Peygamberimiz (S.a.v.) dostlarının ve yakınlarının verdiği leri bir sevgi alâmeti olarak kabul eder, reddetmezlerdi. Ashâb-ı Kiram kendilerine muhtelif ler gönderirlerdi. Bir gün adamın biri Resûl-i Ekrem'e bir kumaş parçası etmiş fakat bir başkası bunu kendisinden isteyince bu kumaşı ona etmişlerdi.
Resûl-i Ekrem Hazretleri kendilerine verenlere mukabil ler verirdi. Hattâ bir defa Fezareoğullarından biri kendilerine bir deve etmiş, Peygamberimiz (S.a.v.) buna mukabele etmek isteyince adamın canı sıkılmıştı. Bunun üzerine Allah'ın Resulü (S.a.v.):
- Siz bana getiriyorsunuz ben de kabul ediyorum. Fakat nize mukabele etmek isteyince bundan sıkılıyorsunuz. Eğer böyle hareket ederseniz bundan böyle ben de sizin lerinizi kabul etmem buyurdu. (Buhârî)
Mutlaka karşılık verirdi !
Resûl-i Ekrem (S.a.v.) minnet altında kalmak istemezdi. En yakın dost Hz. Ebûbekir (r.a.), hicret esnasında kendilerine bir deve vermek istemiş fakat O (S.a.v.) derhal bedelini takdim etmişlerdi.
Yine Medîne'de câmi inşâsı esnasında kendilerine bir arsa verilmek istenmiş fakat O (S.a.v.) bunu bedelsiz kabul etmemişti.
Hediyeleşmeyi karşılıklı sevgiye vesile kabul eder, - Hediyeleşin, bu suretle birbirinizi seversiniz. (Muvatta, Husnu'l-halk, 16) buyururdu. Tek taraflı elbetteki bir anlam ifâde etmez. Çünkü insandaki sevginin ölçüsü vermektir. İnsan, verdikçe sever, sevdikçe verir. Bu yüzden leşmek bunun en güzel vesilesidir.
Misafir perverliği bize sevdirdin!
Muhtelif yerlerden Peygamberimiz (S.a.v.)'e birçok ziyaretçi ve misafir gelirdi. Resûl-i Ekrem (S.a.v.) bunların hizmetini bizzat görür ve ağırlardı. O’nu (S.a.v.) görmeye gelen hiçbir kimse ağırlanmadan bırakılmazdı.
O ihsan ve ikramlarında Müslim’i, gayr-i Müslim’den ayırt etmez ve herkesi ağırlardı. Bir defa müşriklerden biri O'nu ziyarete gelmiş ve misafirleri olmuştu. Resûl-i Ekrem (S.a.v.) misafirine doyuncaya kadar keçi sütü ikram etmişlerdi.
Bazen misafirler çok gelir, evdeki bütün yiyecekler biter, ev halkı aç sabahlardı. Yine bir gün Gıfarîler'den biri, Peygamberimiz (S.a.v.)'e misafir olmuş, evde bir miktar sütten başka bir şey yoktu. Onu da misafire ikram ederek bütün ev halkı aç kalmışlardı.
Bu harika bir şey Ya Hû!
Ashab içinde en fakiri Suffa ashabı idi ki, bunlar cemâatin devamlı misafiri idiler. Resûlullah (S.a.v.), bunların ağırlanmasını zaman zaman ashâbına ikâz buyururlardı. Kendilerinin ancak dört kişi tarafından taşınabilecek bir kazanı vardı ki, öğle zamanı bu kazan getirilir ve suffa ashabı dizilerek Resûl-i Ekrem (S.a.v.)'le birlikte ondan yerdi. Bazen o kadar kalabalık olurdu ki, Resûl-i Ekrem (S.a.v.) oturacak yer bulamaz ve çömelirdi. (Müslim).
Bir gün de Resûl-i Ekrem (S.a.v.) bütün Suffalıları alarak Hz. işe'nin (r.a.) evine gittiler. Hz. Aişe'ye (r.a.) ne varsa getirmesini söyledi. Mevcût yemek getirilince yenilmiş ve biraz daha istenmişti. Hurma ve müteakiben süt verilmişti. Bu suretle de Suffalılar ağırlanmıştı. (Müslim)